Düşünüyorum öyleyse varım
“Aklı büyük olanın yalnızlığı da büyük olurmuş. Çünkü insanların çoğu her zaman ahmak yaşamayı bilerek isteyerek tercih edermiş.
Buket Uzuner”
Ateş
-Bu kadar entelektüel, bu kadar rafine biri olmak nasıl bir şey diye soran gazeteciye Cihan Ünal’ın verdiği cevabı yıllardır düşünürüm “müthiş bir yalnızlık”.
İlk alıntı bir solukta okuyup bitirdiğim ama düşünmek üzere not aldığım yerleri tekrar tekrar okuduğum kitaptan, diğeri ise 1980 li yılların sonunda okuduğum bir röportajdan.
Hiç unutmadım o cümleyi “müthiş bir yalnızlık”.
Eskiler der ya aklı az olanın neşesi bol olurmuş diye bunların karikatürize edilmiş hali sanırım.
Her daim neşeli olabilmek, gülüp eğlenebilmek, olan biteni dert etmemek ilginç geliyor bana.
Çaresiz olunan ya da herkesin ortak derdi olan bir durum için hayata küsün demek değil niyetim ama boşvermişlik de güvenimi kırıyor.
Neyse demem o ki herkesin sevdiği, her daim gülüp eğlenen, dünya yansa oturup saçını tarayanlar acaba akıllı da biz mi fark etmiyoruz.
Yorumlarınızı bu yüzden çok seviyorum, yazı çarşamba yayınlanıyor pazar günü bile hala bir sürü güzel katılımla konu devam ediyor. Bu köşenin böyle organik bir yanı oldu, enerji üretmeyi sürdürüyor. Köşe de olanları hep beraber okuyoruz özelden gelenleri paylaşamıyorum ama bana kattıklarıyla başka yazılar çıkıyor ve bu benim için çok değerli.
Birlikte yazıp, birlikte geliştirmiş gibi oluyoruz.
Yürekten teşekkürler, alkışlar, tebrikler hepimize…
Konumuza dönecek olursak ortada bir tercih var gibi.
Ya olduğumuz gibi kalıp mutlu mesut yaşamaya devam, ya da şifa olmaya, şifa bulmaya çalışıp yaşlı dünyamızın yüküne ortak olacağız.
Hayatta işe yaramayan hiç bir bilgi yoktur yeter ki küçümsemeyin ve doğru bilgi en büyük güçtür, doğru olmak gibi.
Haydi buyurun yol ikiye ayrıldı, kim hangisini seçmek ister ben beklemem mi şimdi yorumları biz bunu bir hafta tartışırız.
Peki dünyanın derdinden bana ne diyenler gerçekten etkilenmez mi hiçbir şeyden, onların hayatı dert üstü, murad üstü müdür?
Bu sorunun cevabını herkes kendine versin, kendini değerlendirsin, çevresini gözlemlesin onlar gerçekten mutlu mu, yoksa kaçıp saklanıyor mu, mutlu taklidi mi yapıyor, güçlü mü, yüzleşme cesareti mi yok?
Bize Ateş kitabından çok tartışma konusu çıkar, bazıları içimizde saklı kalır, yukarıdaki soru gibi.
Biz devri alemi bilen, ona uyanlar ya da bizim deyişimizle akışta kalıp olanı kabullenenler sanıldığı gibi acı çeken, aksi, mutsuz insanlar değiliz. Tabiat bize acıyı hissetme hassasiyetini verirken güzellikleri görebilecek gönlü de vermiş.
Taşıyabilmek için güç, derman olabilmek için sayısız hediye bahşetmiş ve hepsinin ardından kibir değil sevinç duyabilmeyi öğretmiş.
Okumak, öğrenmek, gelişmek kimse için zararlı olmamış, kutsal kitabını dinleyip oku, Ata’nın izinden yürü çalış öğren, gelmiş geçmiş tüm medeniyetlerden feyz al ama korkma, bilmek aydınlıktır.
Başımıza, dünyanın her yerinde herkesin başına gelen, okuyup öğrenmek gelişmek yerine biat etmekten, susmaktan, tembellikten geliyor.
Eski medeniyetlerde, tarihler boyunca kadın öğretti, iyileştirdi, doğurdu büyüttü, anlattı devamlılığı sağladı, yol gösterdi, yol açtı en sonunda gerek varsa savaştı da ama hep mücadele etti. Öğrendi öğretti, bildi aktardı, gelişti geliştirdi…
Şahmeran masalını paylaştım Instagram sayfamda, orada da bahsettim, kadın masalcı, şifacı, otacı, haycı, yol gösteren, öncü, seven, güvenen, taşıyan, geliştiren her şeyin başında içinde…
Hepimiz bir kadından dünyaya geldiğimize göre gelişmeye, ilerlemeye devam, varsın dünyanın yükü biraz da bizi yorsun olmaz bir şey, bazen insan işe yaradığını öyle hisseder.
Levh_i Mahvuz’dan bir alıntıyla bitireyim…
Ben: Merhaba Tanrım.
Ben: Parçalanıyorum. Beni bir araya getirebilir misin?
Tanrı: Yapmamayı tercih ederim.
Ben: Neden?
Tanrı: Çünkü sen bir bulmaca değilsin.
Ben: Ya hayatımın yere düşen tüm parçaları?
Tanrı: Onları bir süre orada bırak. Bir sebepten dolayı düştüler. Bir süre orada kalmalarına izin ver ve sonra bu parçalardan herhangi birini geri alman gerekip gerekmediğine karar ver.
Ben: Anlamıyorsun! Yıkılıyorum!
Tanrı: Hayır, anlamıyorsun. Aşıyorsun, gelişiyorsun. Hissettiğin şey sadece büyüyen acılar. Hayatında seni geride tutan şeylerden ve insanlardan kurtuluyorsun. Parçalanmıyorsun. Parçalar yerine yerleştiriliyor. Rahatla. Derin bir nefes al ve artık ihtiyacın olmayan şeylerin düşmesine izin ver. Artık sana göre olmayan parçalara tutunmayı bırak. Düşmelerine izin ver. Bırak gitsinler.
Ben: Bunu yapmaya başladığımda geriye benden ne kalacak?
Tanrı: Sadece senin en iyi parçaların.
Ben: Değişmekten korkuyorum.
Tanrı: Sana söylüyorum: DEĞİŞMİYORSUN! OLUYORSUN!
Ben: Kim oluyorum?
Tanrı: Seni olman için yarattığım kişi oluyorsun! Işık, sevgi, hayırseverlik, umut, cesaret, neşe, merhamet ve zarafet ve şefkat. Seni, açgözlülük ve korkuyla sarıldığın, kendini süslediğine karar verdiğin bu sığ parçalardan daha fazlası için yaptım. Bırak, o şeylerin senden düşmesine izin ver. Seni seviyorum! Değişme! Oluş! Değişme! Oluş! Olmanı istediğim kişi ol, yarattığım kişi. Hatırlayana kadar bunu sana anlatmaya devam edeceğim.
Ben: Başka bir parça daha gidiyor.
Tanrı: Evet. Böyle olsun
Ben: Yani … Kırılmadım mı?
Tanrı: Hayır, ama şafak gibi karanlığı kırıyorsun. Yeni bir gün. Ol! Gerçekten olduğun kişi ol !
“Yazar ~ John Roedel
Hey Tanrım. Hey John.