Duygusal zeka ve yaşam kalitesi

27.07.2023
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

Duyguların etkisi ile ortaya çıkan tepkisel davranışların patronu olan beynin, yapıları biraz karmaşıktır; ama birbirleriyle bağlantılıdır. Duygu ile davranış iki kardeş gibidir. Çoğu kez, kavga ederler. “Duygunun ortaya çıkması, davranışı tetikler.” Her zaman olmasa da, bu tetikleme davranış olarak kendini gösterir. Davranış bilimlerindeki gelişmeler, duyguları tetikleyen etkinin, duygu olduğu saptanmıştır. Duygunun oluşum süreci; his > düşünce > duygu > davranış şeklindedir. Kimseye sormadan, bir şimşek gibi çakan bir his, düşüncelerin ortaya çıkmasını tetikler. Düşüncelerin beyne hücum etmesiyle, kısa süreli bir belirsizlik oluşacaktır. Belirsizliğe, zekâ ve akılın gücünü kullanan beyin el koymaya başlar. Düşüncelerin, yargılanma ve belirlenme sürecinde, kişilik ve benlik yavaş yavaş duruma müdahale etmeye ve düşüncelerin hizaya sokulmasıyla belirsizlik azalmaya başlayacaktır. Bazı düşünceleri içeri alacak, bazılarını da kapıdan geri çevirecektir. İçeriye aldıklarından, değerlendirmeye aldıkları arasından duyguya evrilecekleri, daha iç odaya almaya koyulur. Hangi düşüncenin duyguya evrileceği süreci başlayacaktır. Çoğu his, düşünceye evrilemeden kapıdan geri çevrilerek içeri girmesine bile izin verilmez. Genellikle bu hisler, hem toplum, hem de bireysel ölçülere uymayanlardır. Hislerin, ortaya çıkmasında bireysel bir etki bulunmadığından, ortaya çıkınca fark edilmeleri bir süre karışıklığı bile sebep olacaktır. -“Kafam karıştı” sözünün kaynağı budur.
Başka bir etki dinamiği de zekâdır. Kant’a göre; “Zekâ, kavramlar ve algılar yardımıyla, soyut ya da somut nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilme, soyut düşünme, muhakeme etme ve bu zihinsel işlevleri amaca yönelik olarak kullanabilme işlevidir” Bu işlevin, algıya evrilmesi akıldır. Çoğu kez, zekâ ile akıl ayırt edilmez. Farklı olmadığı kanısı vardır; ama zekâ, sadece bir dürtüsel enerji, akıl ise anlama ve idrak etme eyleminin belirleyicisidir. Zekânın, aklı çalıştıran enerji olması, iki kavramı birbirinin içine sokar. Ayırt etmek zordur. Hangi davranışın zekâ, hangisinin akıl ile ilgili olduğu zor anlaşılır.

Davranışların incelenmesi sürecinde; bireyde, bilişsel zekâ; IQ (bilinçle içselleştirilen), bir diğeri, duyusal zekâ; EQ ’dur. IQ, çokça duyulan bir kavramdır; ama EQ pek değildir. EQ, “Bireyin edindiği bilgileri düşünce ve davranışların oluşumunda doğru bir biçimde kullanabilme yeteneği duygusal zekâ adını alır” Bir başka deyişle; bir insanın, kendi duygularını ve başka insanların duygularını tanıyabilme, birbirinden ayırt edebilme ve bütün bu bilgileri düşünce ve davranışların oluşumunda doğru bir biçimde kullanabilme yeteneği duygusal zekâ adını alır.
Duygusal zekâyı, duyguların akıllıca kullanımıyla; duygularından kendi davranışlarını yönlendirmek için yararlanarak, olumlu sonuçlar almaya iten dinamik olarak da değerlendirebiliriz. En çok, eğitim ve iş dünyasının ilgisini çekti. Okul dönemi sonrası başlayan iş yaşamı, kişisel ve sosyal becerilerin, en yoğun kullanıldığı alanlardan biridir. ”Yaşamda kullandığımız pek çok beceri, gücünü düşüncelerimizden ve duygularımızdan almaktadır” ifadesi, bilim insanları tarafından kabul gören bir görüştür. Bu önemli görüş doğrultusunda diyebiliriz ki; duygusal zekâ, yaşadığımız hayatın en yoğun belirleyicilerindendir. Yaşam kalitesinin, hangi yönde olacağının belirleyicisi olması yaşamındaki yerini güçlendirir.

Duygusal zekâyı, iki dinamik belirler; “Kişisel yetkinlik” ve “Sosyal yetkinlik.”
Kişisel yetkinlik; farkındalıkları, kendini yönetme ve kendini motive etme becerileridir. Bireysel yetkinliklerden olan empati kurma becerisiyle, başka bireylerin davranışlarını kendi isteği yönünde yönlendirebilmeleriyle sosyal yetkinlikleri öne çıkar. İlişki kurmak, kişinin sosyal, aile ve iş çevresinde oldukça önemlidir. Kendi gücünün farkındalığı; uyum gösterme ve karşı çıkma gerektiğine inandığı durumlarda, duygusal zekânın yaşamda ne kadar önemli olduğu gözlenebilir. Duygusal zekâsı yüksek kişilerde, başarının yanında, iletişim kurma yetkinliği öne çıkar. Bireyin, öğrencilikten sonra başlayan meslek arayışında, sadece başarısı ile öğündüğünde; sosyal iletişimsizlik ile başarısı çatışır duruma gelir. Duygusal zekâsı yüksek birinin, sempatik popüleritesi yüksek olacağından; IQ seviyesi yüksek olana göre daha fark edilir ve etkin olacaktır. Hatta aranan kişi bile olabilecektir. Üstelik IQ seviyesinin yüksekliği, kariyer ve başarılı olmada yeterli olmayabilecektir. Elbette; hem IQ, hem EQ yüksekliği, kişisel donanım olarak istenen bir durumdur. IQ seviyesinin, EQ seviyesine katkısıyla, öne çıkan bir davranış da yaratabilir. Eğer insanlarla, iç içe olarak başarılı olmak isteniyorsa; sadece IQ seviyesinin yüksekliği yetmeyecektir. Yaşam kalitesini doğrudan etkileyen, yüksek EQ’ya da sahip olması gerekecektir.
Kendinize nasıl ilham vereceğinizi biliyorsanız, kendinizi heveslendirme ve harekete geçirme yetkinliğiniz var demektir. Kendinizi ve başkalarını daha doğru anlamak için; nasıl iletişim kurabileceğinizi iyi biliyorsanız; EQ’nuzun, yaşamınıza ne kadar fazla katkı sağladığını hissedersiniz

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Ahmet Turan Bayram dedi ki:

    Yazıyı okuyunca, yazarım EQ sunu merak ettim. Kendimizi sorgulamamıza sebep olması ilginç. Eminim kii herkes kendini sorgulsmıştır. Teşekkür ederim. Yazı güzel