Düzenli Düzensizliği, Yaşam mı Sunar?
“Düzen” ve “Düzensizlik”, ilk anda iki zıt kavram gibi algılanır; ama kendi aralarındaki hiyerarşi ve döngü pek anlaşılmaz. Evren’deki akıllara durgunluk veren düzen ve ahenk, “Cosmos” ile açıklanır ve “Kaos” ile zıtlaşık haldedir. “Cosmos” sistematiğinin öncesini “Kaos Teorisi” ile açıklayan bilim, Güneş Sistemi’ndeki -düzenli mi düzensiz mi olduğu pek kestirilemeyen- patlamaların, evrenin ahengini bozduğu ve “düzensizlik” içerdiği görüşündedir.
Evrende var olan, hiç durmayan her yönde ki yörüngesel hareketlerin ve rota hesaplarının, mutlak bir kuvvete ve hesaba ihtiyaç duyacağı gerçeği, Raslantısallıkla (Determinizm) açıklanamayacak kadar açıktır. “Her şey, başlangıç şartlarına bağlıdır.” görüşü gerçeğinin detayında, gizli bulunan düzenli bir düzensizliği işaret eder. “Her şey, tersi ile dip dibe bulunur.” gerçeği de bu karmaşanın anlaşılmasını sağlar. Güneş Sistemi’ndeki değişimlerin insan üzerindeki etkisi; psikolojik, sosyolojik, fiziksel ve ruhsal olarak, “Düzenli Düzensizlik” gerçeğinin ispatı gibidir. Bir anda ortaya çıkan hissin etkisi ile psikolojik farklılık, sosyal çalkalanmalar, değişen konum ve duygunun tetiklemesi ile şekillenen davranışlar; “düzenli düzensizliğin” döngü enerjisi ile olduğu gerçeğini ortaya koyar. İnsan vücudu, uyku-uyanıklık, kalp atışı, nefes alıp verme gibi düzenli ritimlere sahiptir; ancak bu ritimler bile stres, hastalık veya çevresel faktörler nedeniyle zaman zaman düzensizleşir. Sonra tekrar düzenli olarak sistematikleşirler.
Uzay sisteminde hüküm süren rota hesapları ve çekim gücünün etkilediği sistematikte bir akıl almaz bir düzen vardır. Mevsim döngüleri ve gece-gündüz oluşumlarının hesaplama hatasızlığı ile bir düzenin işleyişiyle gerçekleşmektedir. Dünya yörüngesinin, neden daire değil de elips şeklinde olduğunu ve doğa olaylarının kendi içinde bir “düzenli düzensizlik” ile sürdüğünü hiç düşündük mü?
Cisimlerin ısı farkından dolayı genleşip tekrar çekilmesi ile bir anda ortaya çıkan depremler, sel felaketleri, kasırgalar; düzenli düzensizliği işaret eder. İş hayatındaki projelerin belirli bir plan içinde ilerlemesi bir düzeni temsil ederken, piyasa dalgalanmaları veya beklenmedik fırsatlar, düzensizliğin düzen ile yer değiştirdiğini ortaya koyar. İnsan ilişkilerinde belirli bir denge ve düzen varken, bir anda değişen hissin etkisiyle anlaşmazlık ve çatışmaların ortaya çıkması, olumsuz bir gelişmedir; ama “her şey tersi ile dip dibedir” gerçeğinin kabulünü kolaylaştırır. Bu durum, kaos olarak değil, hayatın dinamik ve canlı yapısının bir göstergesi olduğunu kabule geçerek, onlarla yaşamayı öğrenmek gerektirir. Her zıtlığın içinde bir başka zıtlık olup olmadığının bilinememesi, bu döngünün kabulünü kolaylaştıracaktır. Her şeyin her zaman yolunda olmayacağını bilmek, hissedilen hayatın her şimdisine daha fazla değer vermemizi sağlayacaktır.
İnsana yaşamın hediye ettiği hayatın ritmindeki asıl düzenin, “zıtlıklar döngüsü” olduğu algılandığında; olana karşıtlık olmaz. Yaşam ile çatışılmayacağı öğrenilir! Öğrenilemezse; her şeyi olduğu gibi kabul bilincine ulaşılamadan yaşam insanı, kuru bir yaprak gibi rüzgarın önüne katıp sürükler. İnsan, istediği hayatı değil, yaşamın uygun gördüğü vasat bir hayatı yaşamak zorunda kalır ve sayaç olarak geçip geçer. Güzel veya çirkin olarak hissedilen şeylerin izafi olması, algı farklarını öne çıkararak çeşitlilik gösterir. Elbette zeka ve algılama farkının, önde tutulması gerekecektir. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünene güzel hisler tezahür eder ve hayatından lezzet alır.” sözü ilginçtir! Düzenin ve düzensizliğin, iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin, olumlu ve olumsuzun, sevinç ve hüznün, mutluluk ve mutsuzluğun döngü enerjisini biz veriyoruzdur, kim bilir?
İyi veya kötünün tezahürü sonrasında ne olacağı belli midir? Hayır. İyiden sonra hep “İyi”, kötüden sonra hep “Kötü” mü olacaktır? Neşe içinde ailesiyle yolculuk yapan birisi olmadık bir yerde aracın lastiğinin patlamasına isyan edecek, kötü hissedecektir; ama az ötede gerçekleşen bir heyelanın altında kalmaktan kurtulduklarını öğrendiğinde acaba ne hissedecektir? Gerçekten bir tesadüf mü olmuştur? Belki de o lastiğin orada patlaması gerekiyordur, kim bilir!
Cisimlerin estetik kaygısı güdülerek dış dizilimine “tertip”, fonksiyonuna göre ve belli bir mantık içerisinde sınıflandırılmasına da “düzen” diyoruz. Hayatın içindeki tertip ve düzenin hiyerarşisi algılanamadığında, yaşam ile hayatın çatışmasını önleyen “Olanı Kabul” bilincine de ulaşılamayacaktır. Bu bilinç, bardağın “dolu” tarafının enerjisini hissederek yaşamın sunduğu düzenli düzensizliğin kabulünü de kolaylaştıracaktır. Belki de “boş taraf”, “dolu taraf”ın değerini bilmek için boştur, kim bilir?
Biyoloji, psikoloji ve davranış bilimleri, insan davranışlarının; belirli periyot ve tekrarlarla “öğrenilebilen bir kazanım” olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin uyku düzeninin, “21 gün aynı zamandaki periyotlarla tekrarının, beden saatini kurduğu”, sindirim ve boşaltım siteminin de belirli periyotlarla “21 günde düzen alacağı” saptanmıştır. “Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem, soyut ve somut nesnelerin bir sıraya girerek tekrarlanmış haline düzen denir.” Kaynaklardaki bu tanım, hayatın getirdiklerine alışılmasının düzen getirdiği sonucunu çıkarır ki bu, aslında düzenin konforudur. Konfor, “alışılmış durgun bir enerji” barındırdığı için durumun enerjisizliği, hayatın kural ve ilkelerine ters düşer. Zorlanmadan, düşünmeden, değiştirmeden, geliştirmeden ve etki etmeden kendi kendine akan bir nehre dönen hayat, insana ne kadar enerji yükleyebilecektir? Hele bir de konfor sağlayıcıları nehri, istedikleri yere akıtıyorlarsa! Konforun rehaveti ile hayatı tam hissettiğini düşünen insan, aktif bir enerjiye ihtiyaç duymaz. Kuru bir yaprak olarak nehrin aktığı yöne doğru yol almayı, yaşamak zannedecektir! Böylelikle, hayatının akış hızı ve ritminin kendi kendine sürdüğü zannıyla, yaşam enerjisinin yavaş yavaş yok olduğu da algılanamayacaktır. Konforun sağladığı düzende aktif bir enerjiye ihtiyaç duyulmadığından, konforun ritim ve düzeninin bozulmasından korkulur; çünkü müdahale edecek enerji azalmıştır. Oysaki hayat, her an değişen şartlar ve hislerle örülü bir bilinmezlikten ibarettir! Bilinmezliğin kaygısı; sorgulayan bireyin, yaşamın sunduğu zıtlıklara karşı koyacak enerjisi ile yok olacaktır.
Tetikleyen etki aynı olsa da davranışlar, algılama farkıyla insandan insana değişerek, küçük ayrıntılarla kendini tekrar eder. Olanların, -gelecekte farklılıklar göstereceğinden- düzenli olarak değişeceğini ve sonucun aynı olmayacağını anlamak zor değildir. Yaşamın sunduğu, düzenli düzensizliğin sınırları içinde değişip duracaktır. Hiçbir zaman; ne hayat sürecinde ne de hislerde, düzenli bir düzen gerçekleşmeyecektir. Her şeyin durmadan değişeceği bilindiğinde; insanın, hayatı “olduğu gibi” yaşamayı öğrenmesi kolaylaşacaktır. Kalp atış ritimleri, kan akış hızı, beyin dalgaları, his değişimleri gibi süreçlerin her an değişeceği anlaşıldığında ise yaşamla iyi geçinmenin kolay yolu bulunabilecektir. Ne kadar düzenli olduğu bilinen kalp atışlarının bile küçük his döngüleriyle ritimlerinin ve kan akış hızının değiştiği gözlemlenebilecektir.
Konforun ve alışılmışlığın rehaveti, öyle etkindir ki yeni bir enerjiye ihtiyaç duyulmaz; çünkü kazandaki su her saat 1°C ısınmaktadır! İçindekiler uyumak üzeredir! Düzensizlik olacağı hiç akla gelmemektedir! Durum bir anda değiştiğinde, yaşamın “Her şey, tersiyle var.” ilkesini anlayabilecekler midir? Düzenli düzensizlik, -hiç kimse tam algılayamasa da- yaşamın insanlara sunduğu bu ilkenin gereğidir; çünkü yaşamın asıl enerji kaynağı, zıtlıklardır. Gece-gündüz, iyi-kötü, güzel-çirkin, eksi-artı, olumlu-olumsuz, düzen-düzensizlik gibi zıtlıkların olması hayat gerçeğinin hissedilmesini sağlamaktadır. Yaşam bu zıtlıkları sunarken hep iyi olacağını zanneden insan, hasta olmasaydı iyi olmanın mutluluğunu hissedebilecek miydi? Gece olmasaydı, gündüzün aydınlığı hissedilebilecek miydi? Her cisimde negatif – pozitif yüklü elektron ve proton olmasaydı, zıt potansiyel güç oluşturup hareket enerjisi olacak mıydı? Sabah mutsuz ya da mutlu kalkan insanın, 1 saat sonra nasıl bir hissin etkisinde kalacağı belli midir?
Hissedilen duygu ile her an değişim içinde olan ruh hali, düzenli olarak değişmektedir; aslında yaşam, her şeyi tersiyle sunarak, “düzenli” olarak “düzensizlik” sunmaktadır! Sunduğu yaşam durumlarıyla hem hissin hem düşüncenin hem duygunun hem de davranışların değişimine sebep olmaya devam edecektir!