Enerjinin, Görünen Boyutu His mi?
Bilim Dünyası, 18. Yüzyıl’da “Newton Yasaları” ile farklı bir boyuta geçti. Görünen her şeyin bir “mekaniği” olduğunu, içinde “değişim enerjisi” sakladığını, her mekaniğin “keşfedilmeyi” beklediğini formüle etti. Bir elmanın yere düşmesi ile başlayan süreç, “Yerçekimi Kanunu”nun keşfine yol açarak bilim dünyasında devrim yarattı. İki cismin etkileşiminde “etki – tepki” ilkesini keşfederek; “Tepki Kuvveti” kuramını üretti. “Evren, tesadüfen oluşamaz ve tesadüfen yönetilemez.” görüşü ile de mistik bir derinliğin yolunu açtı. Her cisimde ortaya çıkmayı bekleyen, “potansiyel enerji” saklandığını keşfetti.
“Kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen, çocuk gibi görüyorum.” görüşü ile hem kendindeki potansiyel enerjiyi hem de keşfedilmeyi bekleyen koca bir evrenden bahsetti. “Evrenin Mekaniği” olduğu görüşüyle bilim dünyasına başka bir kapı daha açtı. “Evrendeki gezegenler, sabit değildir yörüngesel olarak hareket etmektedirler.” keşfi ile astronomi ve fizik biliminin köşe taşı konumuna geldi.
Bütün bu keşiflerin ardından evrenin nasıl çalıştığını çözecekti; “Gezegenler, boyut – kütle – ivme ilişkisiyle sonsuz bir enerji üreterek hareket ederler.” diyerek bilimin ışığı oldu. Işığın kırılma deneyi ile bilim dünyasını başka bir boyuta taşıdı; küçük bir delikten sızan sıska bir ışık, cam prizmadan geçerek “7 renk” olarak kırılıyor ve ışık cümbüşüne dönüşüyordu. Böylece cisimleri, gerçek rengiyle görünebilecektik.
– Gözün merceğine düşen ışık ile insan, gerçek haliyle beden olarak görünecekti; ama içindeki enerjiyi görebilecek miydik? Cisimlerin içinde bulunan enerji tam ise “cisim, kendi seyrinde ve kendi görünümünde” olabilecekti. Bedenin tüm fonksiyonlarının tamlığı enerjisinin de tam olmasını sağlayarak insanı, kendi içinde metafizik olarak da “var” edebilecekti!
– Her cismin içinde akıl almaz hızla kendi yörüngelerinde hareket eden atomun içindeki parçacıkların ortaya çıkardığı enerjiyi görebiliyor muyuz?
– Hayır; ama insana bakınca gözündeki ışıltıyı, bedenindeki canlılığı ve sözündeki tınıyı görebiliyoruz. Bedeni bu hale getiren güçlü bir enerji olmalı; iç enerji.
– Newton, “Her hareket, enerji ile olur ve enerji doğurur.” ilkesini bulmasaydı gördüklerimizin içindeki enerjiyi fark edebilecek miydik?
– Hayır. Bu sayede enerjinin görünen boyutu, “His” olarak tezahür edecekti!
- Yüzyılın başlarında bilim dünyası, Kuantum Fiziği’nin “Görünmez Enerjisi” kuramı ile adeta Newton’un keşiflerini daha öteye taşıdı.
– Bedene anlam veren, duruşunu ve kimyasını düzenleyen hisler, o görünmezliğin ispatı mıydı?
Bedenin canlılığını sağlayan ruhun, mistik derinliği başka bir boyut. Enerjinin, bedenle ilişkisindeki canlı halini gördüğümüzde, onun hayat olduğunu fark ederiz. Bedenin enerjisi, tam ise o kadar canlılığını sürdürür ve hayata çekilir. Az ise veya yok ise o kadar ölüme çekilecektir. Olumsuz ortam, olumsuz insan, olumsuz söylem, olumsuz davranışlar bedenin enerjisini tüketirler; ama iyi hislerin yoğun olduğu ortam ve davranışlar, insanı her zaman dinç ve enerjik tutacaktır.
– Evrenin akıl almaz sonsuzluk ve karmaşıklığının disiplini nasıl gerçekleşmektedir? Bu kadar mekaniksel sistematiğin hiyerarşisi, aklı zorluyor da!
– Görülen bir cismin, duruşu ve hareketi, nasıl oluyor da görende his olarak tezahür ediyor?
– Göremediğimiz; ama algıladığımız bir enerji boyutu olmalı değil mi?
– Göz merceğinin arkasına düşen ters görüntüyü düzeltip, ışığı renklere ayırarak cismin gerçek halinde görülmesini sağlayan ve ondan anlam çıkarıp hisse döndüren enerjinin kaynağı nedir dersiniz? Bir bebeğin gözüne baktığınızda, kim olduğunuzu refleks olarak anlayabilir; ama göz bebeğinizdeki hissi anlaması ilginçtir. Şiddetli baktığınızda, yüzünü asar ve dudaklarını büzerek ağlamaklı olmasının algısı çok ilginçtir. Bir köpeğe baktığınızda da gözünüzün ta derinine bakar, -“Sanki anlayacak” diye içinizden geçirirsiniz; ama anladığını görünce, şaşırırsınız. Bakışınız şiddetli ise gözünü size diker ve geri durur ya da gülümseyince kuyruk sallar. Daha önce tanıdığınız bir kedi, sizi uzun süre görmese bile görür görmez paçanıza sürtünür ve mırıldanır. Onlara ulaşan görünmeyen bir şey olmalı; onlara yansıttığınız enerji. Duruş ve şekilden çıkan his, enerjiye dönmüştür. Kaç trilyon olduğu bile hala tartışma konusu olan DNA sarmalında bulunan trilyonlarca atomun içindeki parçacıkların, yörüngesel döngü enerjisinin tezahürü olmalı!
Durgun suya farklı yönlerden atılan taşlar, daireler üretme başlar. Taşın düştüğü yerden küçükten başlayıp gittikçe genişleyerek diğer taraftan gelenlerle çarpıştığında adeta kucaklaşırlar. Kucaklaşma, fiziksel bir dalga şovuna döndüğünde, içinize iyi hisler tezahür eder. Gösteriyi tekrar izlemek için taşları tekrar atmak istersiniz; ama kötü hisleriniz varsa, başınızı çevirirsiniz. İçinizden gelen enerjiler azalmıştır. Bilin ki o anda zihniniz faaliyettedir, beyninize olumsuz beklenmedik bir his sokmuştur. Hayatınızın o küçücük şimdisinde hissedebileceğiniz dalgaların güzelliğini fark etmezsiniz; oysaki o şimdiyi hissettiğinizde çevrenize olumlu enerjiler iletirsiniz. Sempati hissine dönen enerji, paylaşılır. İletişimin gizemli derinliğinde buluşulur ve her iki taraf, baktığı her şeye iyi enerji yaymaya başlar. Aynı enerji boyu ile baktıkları ağacın yaprakları bile daha coşkulu dans etmeye başlamıştır! Dalların ve yaprakların sihirli salınımlarını ve dilini fark edersiniz.
Canlılar, hücrelerinde bulunan atom parçacıklarının ürettiği enerji ile iletişim kurarlar. Olumsuz hisler, sizi etkilediğinde yaydığınız enerjiyi engellemeye başlarlar. İçinizden eksik gelen enerji boyları yaşam enerjinizi de azaltır unutmayın. İçinize iyi his getiremeyen her şeyden, kaçmalısınız! Kaçamadan sizi yakalarsa, zihne teslim olmamayı zor başarırsınız.
Aldığınız nefesi tam hissettiğinizde, hayatınız birinci basamak enerjinin etkisinde demektir. Sonraki durumlar, iyi hislerinizle iyi enerjileri tetikleyecektir. Yaşamanın da mutlu olmanın da çevrenize iyi hissettirmenin de birinci kuralı, ne kadar iyi enerji ürettiğinizdir.
– Hissettiğiniz her yaşam durumu, enerjinizi azaltıyor mu, yoksa çoğaltıyor mu? İyi bakın; azaltıyorsa oradan uzaklaşın. Korkmayın bencil olmazsınız. Birisi size olduğunuz gibi bakmıyor, olmadığınız gibi bakıyorsa; içinizi kötü hisler işgal etmeye başlamıştır; oysaki kimsenin cüreti değildir. Hisleriniz yanıltmaz sizi, hemen orayı terk edin. Bir şeyin nasıl olduğu değil, ne hissettirdiğinin önemli olduğunu çok geç anladığınızda; zaman geri gelmez. İçinizdeki hücre parçacıklarınızın yaydığı enerji boylarının eşleşmediklerini hissettirirler size, inanın. Gördüğünüz, duyduğunuz her şey iyi gibi görünse de iyi hissettirmiyorsa; dalga boyu uymayan enerjilerin etkisindesinizdir; unutmayın!
Genellikle günlük hayatta düşüncelerimizin çok büyük bir bölümünü, farkına varamasak da zihnimiz yönetir; çünkü çoğu zaman duygusalızdır, zihnimiz şimdiyi hissetmemizi engellemektedir! Bilmeliyiz ki gerçek hisler, sadece şimdide vardır. Zihnin etkisinden geriye kalan zamanın küçücük kısmındaki iyi his ve düşünceler, hayatımızı güzelleştirmeye yetmez.
Bilinçaltınız, zihninize kapısını açmışsa durum, çok daha kötüdür. Enerjisi tam olmayan hücresel parçacıkların faaliyeti azalmaya başlar ve hak ettiğiniz enerjiyi sağlayamazlar. Bedeninizin hastalığını en son bilinciniz öğrendiğinde içiniz çoktan haberdardır, avazı çıktığı kadar bağırmıştır; ama size duyuramamıştır.
İçinizden gelen sesleri dinleyin, hayatın o anını hissetmenin mutluluğunu hak ettiğinizi düşünün yeter…
Ahmet Bayındır
Eğitim ve Davranış Bilimci
İlişki ve Evlilik Danışmanı
Yaşam Koçu