İnsanı, Etik Değerler mi Yüceltir?
“Etik” kavramı, önemli yaşam dinamiklerinden biridir. Davranışları ne kadar etkilediğinden öte, sosyolojik ederinin fazla olmasıyla anılır. “Dürüstlük, insan onuruna ve emeğine saygı, nezaket, özerklik, adalet, özgürlük, sorumluluk, güven, güvenilirlik, doğruluk, nesnellik, açıklık, özeleştiri, çevreye ve doğaya duyarlılık, canlı haklarını koruma” olarak tanımlandığını görüyoruz. Toplumda bu değerlere sahip olan insanların çokluğu veya azlığı, sosyolojik ederini belirlediğinden davranışların etki ve anlamını doğrudan değiştirmektedir.
“Değer” kavramının zihinsel izdüşümü, her insanda aynı olmasa da kolektif kültürün başköşesindedir. Elbette insan olmanın, bu niteliği sahiplenme duygusu ile tam olacağı hissi boşuna değildir. Öncelikle kişinin ilişkisinden doğan nitelik olarak anlaşılması, izdüşümünü hem bireysel hem de toplumsal anlamda derinleştirmektedir. Etik ile bütünleştiğinde ise yükü biraz daha ağırlaşarak nitelik olarak yaşamın ana dinamiği konumuna yerleşir. Etik değerlere sahip olmayan insanın, toplumdaki yeri olumsuzdur. “Etik değerlerden uzak insan” sıfatının, bir insan için ne kadar dışlayıcı olduğu algılandığında, sosyal ilişkilerdeki önemi öne çıkar.
Çevrenizdeki dürüst olmayan insanlara nasıl güveneceksiniz?
Etik değerlerden uzak biri ile aynı ortamda yaşayabilir misiniz?
Bazı insanların, toplumdan bağımsız kendilerinin belirlediği değerler zincirinde, kendileri dışında kimsenin bulunmaması, önce kendilerini yabancılaştırmıştır! Etik değerlerin, sosyolojik kabul olduğunu anlayamamaktadırlar; oysaki yaşamlarında etik değerler olmadığı için yabancılaşma olmaktadır. Bir arada yaşama kültürünün olmazsa olmazı durumunda olan “etik değerler”, manifesto gibi olmadıkça toplumda kaynaşma ve güven eksik kalacaktır.
“Değer” kavramı, öznel bir görüş açısı ile değerlendirilemez; ama sosyolojik izdüşümde eğreti olması durumunda, etik değerlerden de söz edilemeyecektir. Etik değerlere sahip olmayan toplumda sosyal barıştan ve değerlilikten bahsedilemeyecektir. Değerin önemsenmediği anlayışta, insanın değeri de olmayacaktır. Değer, kişiden kişiye değişmeyecek kadar katıdır. Elbette değerli görülen kuram ve kavramlar, kişiden kişiye veya toplumdan topluma değişebilecektir. Sadece değer verilen kavram, kuram, tabu ve inanışlar değişebilecektir; ama her öge değer ölçüsüyle kıymetlendirilecektir. Yapıştırıldığı kavram ve kuramın anlamı ve ederini değiştirdiğinden toplumlararası farklı kabullenmeler, etik değerin niteliğini değiştirmez. Aynı toplumda yaşayanların farklı türde sosyolojik değer düzeylerinin ortaya çıkması, toplumun kaynaşma ve birlikteliklerini zedeleyecektir. Kişi bazında değişkenlik gösteren değerlilik, anlamının içeriğini değiştirmeyecektir.
Biçim ve içerik olarak nesnenin değeri; mantıksal, ahlaksal ve estetik alanlarda ortaya çıkar. Nesnenin mantıksal alanda değeri, onu önemsenen bir konuma getirir. Diğer nesneler arasındaki yerini farklılaştırsa da insan bilincindeki değer kavramı ile eşleştiği oranda kıymetlenecektir; ama ahlak ve estetik karşılığındaki yeri, sosyolojik boyutta değerlendirildiği için daha kıymetli olduğu algılanacaktır. Etik değerlerin toplumdaki etkisi genişlediğinde, topyekûn toplumun huzuruna katkı yaptığı fark edilecektir. Toplumda yan yana yaşayan insanların davranışlarının inanırlığı ve samimiyeti arttığından, toplumsal huzuru da doğrudan etkileyecektir. Toplumsal barışın asıl tehlikeye düşmesinin bu eksiklik olduğu, geniş sosyolojik tabanda anlaşıldığında; önemi daha iyi kavranabilecektir.
“Etik” kavramının kişilere, kurumlara ve sosyal davranışlara rehberlik etmesiyle iyiyi ve doğruyu belirleme etkinliği onu kıymetli yapmıştır. İlke ve sosyolojik standartlar bütünündeki etkinliği ile öne çıkmasının asıl nedeni, ölçülendirmede olmazsa olmaz olmasıdır. Toplumda davranış ve tutumlar –ne olursa olsun– etik olması istenir; çünkü etik olması, değer kuramı ile bütünleşik halde olduğunda önemi daha da artar. Etik değerlerin sosyolojik etkisiyle, öne çıkan standartlar; her zaman o toplumun, medeniyet yolculuğunda rehberi konumunda olmuştur. Etik değerlerin; “iyilik, kötülük düşünmeme, doğruluk, adalet, suçluluk hissetmeme, masumiyet, değer, erdem, vicdan” gibi kuramları temel alması –sosyolojik standart oluşturduğundan– davranışların olmazsa olmazı konumundadır. Etkisi, medeniyet ölçeğinde değerlendirilebilecektir. İçerdiği insani değerlerin, insanı nasıl yücelttiği algılandıkça, içte hissedilen hazzın tarifi yapılamaz. Aynı zamanda kanunlar tarafından sınırları belirlenmiş davranışların dışında, kişinin; toplumun kendisine olan bakış açısı, güven ve beklentisine uygun olarak hareket edebilmesinin de ölçüsüdür. Hiç kimse bu sosyolojik ederini görmezden gelemez. Etik değerler, toplumsal düzenin de olmazsa olmazı konumunda olduğu sürece, bireyin değeri de artacaktır. Etik değerleri davranışlarına yansıtan insanların olduğu toplumda yaşamak, herkesi mutlu edecektir. Etik değerlerin önemsenmediği toplumlardaki asıl sorun; içinde yaşayan bireylerin salt insani değerlerin de önemsenmediğini fark etmemeleridir. Etik değerlerin evrensel olduğu bilinci, medeni toplumlarda rehber olmasıyla algılanabilecektir. Aslında evrenselliğinin ötesinde, bireyler arasındaki ilişkilerin de ölçüsü olması; dayanışma, güven ve birlikte yaşama kültürünün de olmazsa olmazı konumuna getirmiştir.
Etik değerlerin, iç huzura tezahür etmesiyle duyulan his, insani değerlere sahip olmanın gururunu yaşatacaktır. Etik insani değerlere uygun davranışlarda bulunmanın, iyi insan olmanın da kapsamı içinde olduğunu anlamak, insanı yüceltir. Yücelik hissini duyan insan, mutlu olacaktır. İnsanın yaratılıştan gelen değerlerinin en başında, “iyi insan olma” içgüdüsü vardır. Sonradan bu çemberin dışına çıkan insanların çoğalması ile değerler zincirinin kopmayacak kadar sağlam olduğunu bilmek bile muhteşem bir zirvedir. İşte bu zirvedir ki her şeye rağmen “var” olmanın hazzını yaşatır!
“Etik” teriminin Yunancada “karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türetilmesi ilginçtir. İnsanın kendisi yani karakteri olduğunun ifadesi olması, onun yüklendiği sorumluluğun daha da artmasına sebep olur. “Etik değerler” insanı insan yapan değerlerin öne çıkmasını sağlar; “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve dayanışma insana özgü ve bütün insanlar için ortak sayılabilecek üstün değerlerdir.” İnsanın tavır ve davranışlarında kendini gösteren bu güzel ve doğru nitelikler, tüm toplumlarda kabul gördüğünde dünya barışından söz edilebilecektir. “Ahlak, bireylerin sosyal hayattaki ilişkilerini düzenleyen ortak kurallar bütünüdür.” Etik ise “bireylerin davranış prensipleridir.” Ahlak, bu prensiplerin davranışa dönüştürülmesini kapsar. Etik değerler “ahlak” kuramlarını da içine alır. Etik değerlerin önemi; şartlara göre davranış değil, şartlara rağmen davranmadır. Davranışları temel alan ahlak ilkelerinin tümüdür de.
Etik değerlerin, davranışlardaki etkisinin hayatı ne kadar güzelleştirdiğinden öte iyi insan olmanın muhteşem hazzının da belirleyici unsuru olması, yaşamın insana sunduğu en değerli ilkesi olmuştur. Etik değerlere sahip olmayan insanın, insani değer kapsamında da olmadığı anlaşıldığında; insan olmanın da en önemli donanımı olduğu anlaşılır. Tüm yaşam donanımlarının insan hayatındaki tezahürü, etik değerleri olmazsa olmaz yapmıştır. Etik değerlerden yoksun kalan davranış, inanç, kişilik, karakter, benlik ve hayat asla tam ve güzel değildir. İnsani değerlerin yücelmesini sağlaması, onu her insanın ulaşmak istediği yücelikte tutmuştur. Etik değerleri davranışlarına yansıtan insan, gerçek insan olmanın hazzını yaşayacaktır.
Ahmet Bayındır
-Eğitim ve Davranış Bilimci
-Evlilik ve İlişki Danışmanı
-Yaşam Koçu