Kadının Davranışsal Dinamikleri

04.12.2023
A+
A-
Eğitim ve Davranış Bilimci, İlişki ve Evlilik Danışmanı ve Yaşam Koçu

Kusursuzluk penceresinden bakıldığında kadının, tamlığı hayatına yansıtmayı hedef seçtiği görülür. Doğasında bulunan “beğenilme duygusu” toplumsal kültür, benlik ve cinsiyet ekseninde belirgin şekilde ortaya çıkar. Bu duygu; güzel olma, genç kalma, hâkim olma ve fark edilme gibi davranış dinamikleriyle donatılmıştır. Tüm yaşamı boyunca, bu davranış dinamikleriyle kendi konumu ve kişiliğini geliştirir. Tam olduğunu önce kendisi hissetmek ister, sonra da hissettirmek.

İnsanın belirleyici özelliği olarak kabul edilen “Önsezi, erkeğe göre kadında daha fazladır.”(1) görüşü kadının farklılığını ortaya koymaktadır. Önsezi, öz-farkındalık kavramının temelini oluştururken, özgüven kavramıyla da iç içe girmiş olduğu fark edilir. Kadında, cinsiyet ayrımıyla daha belirgin halde olan öz-farkındalık; iç dünyanın, düşüncelerin, duyguların ve inançların anlaşılması”(2) olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle, bilinçlenmenin de enerji kaynağı olduğu anlaşılır. Bir başka görüşe göre kadın davranışlarının; “var olma, hâkim olma, sahip olma duygusunun dışa vurulması”(3) olarak tanımlandığını görmekteyiz. Bu görüş, kadının cinsiyet ayrımındaki rolünü bir başka boyuta taşır ve çoğu zaman bireysel ilişkilerde çok net fark edilir. Kadının özünde var olan hâkim olma davranışı, ilişki kurduğu her insanda apaçık görülür haldedir ve her iki tarafın da yaşamını etkiler. Her şeyin azını değil tümünü isteyen kadının, bilinçaltında daha güçlü olacağı içgüdüsü etkindir; ama bu beklenti, çoğu kez hayatını zorlaştıran bir durum olarak karşısına çıkar. Her şeyin bütününü istemesi gerçekleşmediğinde ki gerçekleşmeyebilir, yetersizlik hissi yaratarak mutsuz olmasına sebep olur; oysaki her şeye -“Benim olması gerekir.” duygusuyla bakmamayı başardığında, daha mutlu olacak ve gücünü koruyabilecektir. Bu çelişkiyi fark edemediğinde; bu saplantısının mutsuz yaptığının farkında olmaz.

Erkek sonuçla, kadın süreçle ilgilenir.”(4) görüşü kadını, -“Beni kimse anlayamıyor.” kaygısına sürükler; çünkü en etkin beklenti anlaşılmak ve güven duymaktır. Güven duyamayan kadın, hep mutsuzdur. Çoğu kez güvensiz durumda idare eder; ama içsel tatmin yaşayamaması mutsuzluğunu körükleyecektir.

Aklı tarafından yönetilen erkekten farklı olarak kadın, içgüdülerine göre davranır.”(5) görüşüyle kadının daha farklı bir özelliğini fark ediyoruz. Akıl ile içgüdü her zaman aynı oranda etkileşim durumunda olmasalar da davranışlarda içgüdünün daha etkin olduğu açıktır. Davranışlarda belirgin şekilde ortaya çıkan refleksler, yaşamdaki etkinliğini ve önemini her zaman fark ettirecektir. Tüm zamanlarda kendini gösteren böylesi davranışlar, kadını güçlü ve kendinden emin yapsa da daha kırılgan olmalarını da engelleyememektedir. Kendini tam hissettiğinde, kendine özgü davranışsal dinamikleri ortaya koyar. Ortasını bulamadığı yaşamda ya mutlu, ya mutsuz olduğunun en temelindeki kök burada gizlidir; çünkü her zaman içgüdü, insan yaşamında daha etkili ve daha güçlüdür.

Ruhsal yapıdaki derin dinamikler, çoğu kez yetersizlik hissiyle boğuşurken karşısına bir dağ gibi dikildiğinde; depresyona meyilli hale gelir. Baş edememe kaygısı, bu meyli daha da artırır. Çöküntü hissinin başlama noktası buradadır. Hiçbir zaman bir şeyin tümünü elde etmenin zorluğunu düşünmez. İstemeye devam eder. Eşini, eşyasını, çevresini, sevgisini, kimseyle paylaşamama duygusunu her ortamda refleks davranışlarla ortaya koyar. Bu benimseyiş onu, gergin halde bıraktığından var olma, fark edilme duygusunu hep ön planda tuttuğunun farkında değildir. Öyle bir alışkanlığa sürüklenir ki yaşamın hediye ettiği en büyük armağanın kadınlık hissi olduğunun farkında değildir; oysaki kadının davranışsal ana dinamiği olan tamlığın getireceği ruhsal hislerin muhteşemliği ile kendi bilinci ve öz farkındalığını etkin hale getirebilecektir. Böylelikle yaşama kafa tutacak güce de erişme şansını yakalayabilecektir. Kadınlık şemsiyesinin altındaki eşlik, analık, duygusallık, koruyuculuk, sarıp sarmalama, aidiyet ve iyi insan olma gibi muhteşem duyguların kaynağı olduğunu fark edecektir. Kadınlık hissinin muhteşem gücü hissedilemediğinde ise karmaşık hale gelen hayatın tadı alınamayacaktır. Onun için ülkemizde antideprasan kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır ve rekoru kadındadır.

Kendi cinsiyet rolleriyle var olma güdüsü, hayatın diğer katmanlarındaki hâkim olma dürtüsüyle birleştiğinde baş edememe hissini duymaya başlaması mutsuzluğu, başarma zorluğunun farkındalığı ise yılgınlığı tetikleyecektir. Hayatı olağan karşılayamaması, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirir. Hayatının bir tarafından tutup, değiştirme içgüdüsünün etkisi altında olduğundan gittikçe yılgınlık artacaktır. Öz-farkındalığını hissettiğinde ise donanımsal becerilerle elde ettiği davranışsal dinamikleri yansıtarak her şeye hâkim olur ve gücün kendinde olduğunu algılar. Refleks olarak kendini öne çıkardığında da olduğundan daha güçlü görünmek istediği çabucak anlaşılacaktır; çünkü her an hâkimiyet içgüdüsü etkin haldedir.

Bütün estetik kavramlar, güzellikler, düzen ve itina kavramları kadınla adeta tümleşik haldedir. Kültürümüzde bu hasletlerin daha çok kadına yakıştığı anlayışı, kadınlık dinamikleriyle örtüşse de toplumumuzdaki kadının etkinliği ve varlığı hala yeterli değildir. Kültürümüzde yer alan “kadın eli değerse her şey güzel olur” gibi kavramlar dizini, kadın rolünün toplumda biraz daha öne çıkmasına yol açmaktadır. Daha çoğunu hak ettiği fark edilmez haldedir; oysaki erkeğine değerse kadın, evine değerse yuva, çocuğuna değerse ana, işyerine değerse düzen, topluma değerse huzur olacaktır.

Araştırmalar, “kadınlarda duygu merkezleriyle ilgili bağlantıların daha aktif ve daha geniş(6) olduğunu göstermektedir. “Beyinleri taranırken; duyusal resimlere bakan kadınların beyinlerinde 9 farklı bölge aydınlanırken, erkeklerde sadece 2 bölge aydınlandığı görülmüştür.”(7) Araştırmacılar, ayrıca kadınların tipik olarak; “duygusal anlar, ilk randevu, tatil, büyük kavgalar gibi olayları erkeklerden daha canlı hatırladıklarını ve daha uzun süre hafızalarında tuttuklarını” ortaya koydu. Geriye dönük değerlendirildiğinde kadınların; erkeğin ne söylediğini, ne yediklerini, dışarıda havanın soğuk olup olmadığını, ne giydiklerini, hatta gidilen yerin ismini, yağmur yağıp yağmadığını bile hatırlayabildikleri görülür. Erkekte ise bunların çoğu kaybolmakla birlikte, durumun önemini kavrayamadıklarından hatırlayamadıkları yönündedir. Öyle zannedildiği için de erkeğin davranışları hep yetersiz görülür, kabalık ve düşüncesizlik erkeğe yakıştırılır haldedir! Çoğu zaman da erkek –sonuç odaklı davranışları benimsediğinden- bu durumu kabullenir. Ancak bir kadın tarafından tüm güzellikler sunulduğunda erkeğin mutlu olacağının beklentisi, kadınların biraz daha güvenli görülmesine sebep olur. Erkeğe yakıştırılan davranışların savunmasında, “beyinlerini fazlasıyla meşgul eden ögelerin çokluğu” öne sürülür; ama erkek davranışlarında çoğu önemli görülen kavram ve olaylar, önemsiz olarak kabul gördüğü gerçeği ortadadır. Bir yaş gününün unutulmasının kadında çok derin anlamları olduğu halde, erkeğin -“Bu kadar çok mu önemli?” deyip önemsizleştirdiği gibi. Bu önemsizleştirmeyle yaralandığının farkına varılmadığını gören kadın, içe dönüp kaygılarını yaşamaya devam edecektir.

Kadın özü kavramı, doğuştan gelen en temel parçasıdır. Kısaca; “bilinçsiz öz-ben” olarak ele alınır ve içgüdü ile ilişkilendirilir. Erkek, kadının güçsüz ve zayıf yanlarını sürekli keşfetmek ister! Bu anlayışın altındaki en önemli etken, erkekteki güç kompleksidir. Erkek, fiziksel gücün çoğu zaman işe yaramadığını -çok geç de olsa- anlasa da huyundan vazgeçmez. Aciz kaldığında ortaya çıkan güçsüzlük fark edildiğinde, yetersizlik hissine engel olamayacaktır. Büyüklük taslamalarına rağmen, değiştiremeyeceği bir gerçek vardır; kadınla ilişkisi bakımından erkek ruhunun derinliklerinde bir çocuk, kadının ise korumacı bir anne sayılacağıdır; çünkü “Kadının öz-beni anne kökenlidir.(8) tüm yaşamı boyunca değişmeden kalır. Doğumla hissedilen, var etme duygusunun yüceliğini yaşayan kadının; -kadınlık hissindeki gücü olduğunu fark edince- hâkimiyet duygusu daha da artar. Çoğu kaynaklarda “toprak” olarak tanımlanması da kadınlığın yüceliğini hissettirmeye yetecektir; ama tamlık hissinin algılanamaması, onu hem mutsuz hem de karmaşıklaştırmaya yetecektir.

Öz-ben, ruhun merkezidir. Yaşam boyunca değişmez. Kadında hâkim olma ve her şeyin bütünü benim olmalı duygusunun esas kökünün, burada saklı olduğu varsayılır. Kadının öz-beni ile sonradan gelişen ve kısmen toplumsal değerler taşıyan benliğinin çatışması onu her zaman yorar. Algısal özellikleri fazla olduğundan, kadının “zor” olarak tanımlanmasına yol açar.

Kadının özden gelen güçlü ana dinamiklerinden olan aidiyet duygusu, sevgisinin ortaya çıkmasına neden olur. Çoğu zaman sevgi ve aidiyet birbirlerini besleyen dinamikler haline gelir. Sahiplenilme hissinin ve sevgisinin yoğunluğu, aidiyetinin gücünü ortaya çıkarır. Öz-bende bulunan sevgi, yaşamının anlamını değiştirme gücüne sahip olduğundan kadının, doğru sevgi peşinde koşmasına neden olur. Doğru sevgiyi bulma enerjisi, kadın olduğunun bilinciyle yoğrulan içsel gurura döner. Bu gurur, daha güçlü görünmesini sağlayacaktır; ama bazen bu süreç özgüvenini azaltsa da zorlukları yenecek güçte olduğu bilincine ulaşarak, bıkmadan doğru sevgiyi aramaya devam edecektir; çünkü doğru sevgiyi bulunca çok daha güçleneceğinin farkındadır.

Son yıllarda üzerinde uzlaşılan “Kadın kendisini değerli hissettiren erkeğe, erkek ise kendisini seven kadına bağlanır.” görüşü sevginin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar; çünkü kadın, sevgisini en güçlü yaşam ve davranış dinamiği saymaktadır. Sevgisini, ait hissettiği, bütünleştiği ve değerli hissettiren erkeğe verecektir. Onun için erkek, bu değerin farkındadır ve kendisini seven kadına bağlanır. Sevgisinin gücü kadını; hem ana, hem eş, hem sevgili, hem koruyan, hem mutluluğu için çırpınan, hem de var eden olarak görülmesini sağlar.

 

Ahmet Bayındır

Eğitim ve Davranış Bilimci

İlişki ve Evlilik Danışmanı

Yaşam Koçu

ahmetbayindir@gmail.com

—————————————————–

(1),(2),(3) : Andreas Demetriou / Öz-farkındalık Felsefesi (Öz Farkındalık Felsefesi Teorisyeni)

(4),(5)     : Arthur Schopenhauer / Aşkın Metafiziği (Alman Filozof, kadın duygusallığı)

(6),(7)     : Sosyolog Çiğdem Kağıtçıbaşı / İnsan ve İnsanlar

(8)           : Robert A. Johnson / Kadın Psikolojisi

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.